Daha önce “Bir İlkbahar Macerası” romanını okuyup çok sevdiğim Milly Johnson’un bir başka kitabı “Beyaz Düğün”. Okurken satırları arasında kaybolduğum; Glyn’i duvardan duvara çarpmak, Richard’ın saçını başını yolmak, Stuart’ı “kendine gel aptal ne oyalıyorsun kızı” diye içimde büyüyen öfkeyi dindirmek zorunda kaldığım 530 sayfa. Okurken Max’e “yavaş!”, Violet’e “Uyan artık!” ve Belinda’ya “Aç gözünü kızım!” diye bağırmamak için de çabaladım doğrusu! Hepimizin şu ya da bu şekilde hayatımızda tanık olduğumuz yaşam resmini öyle güzel çizmiş ki Milly Johnson, bu kitabında da yine aynı tadı almak beni çok mutlu etti. Bazen bir kitabı çok sevip yazarın bir başka kitabını okumak istiyor ama ilk kitaptaki tadı alamıyorsunuz.
Milly Johnson’un okuduğum her iki kitabını da çık beğenerek ve sonunu merak ederek okudum. Size de tavsiye ederim. Kitap Hyperion’dan çıkmış ve 530 sayfa. Bu arada cep boy olduğunu belirteyim.Arka kapak:
“Hayallerini süsleyen
gelinlikleri ararken tanıştılar. Ama acaba
aradıklarından fazlasını mı bulacaklar?
Bir çikolata hanedanlığının
varisi olan Bel, hayatının aşkı Richard’la yapacağı mükemmel düğünü
planlıyor. Derken
bir felaket meydana geliyor ve değer
verdiği her şey yerle bir oluyor.
Dondurma dükkanı sahibi
Violet, Glyn’le nişanlı ama uzun süre önce ona aşık olmadığını
fark ediyor. Mutsuz olduğu
halde nedense, “Artık seninle evlenmek istemiyorum,” diyemiyor.
Sıfırdan başlayıp başarılı
bir iş kadını olan Max de nişanlısı Stuart’la belediye
binasında şipşak evlenecekleri bir nikâh
töreni planlıyor, ancak o büyük gün yaklaştıkça
çocukluk
hayallerini süsleyen
masallardaki gibi şatafatlı bir düğünü
de bir türlü aklından atamıyor.
Üç kadın, büyük günleri için
kusursuz birer gelinlik ararken, Beyaz Düğün gelinlik mağazasında karşılaşıyorlar. Mağaza sahibi Freya,
gelinliklerinin onlara mutluluk getireceğine
söz veriyor. Ancak
bu mutluluk, bekledikleri şekilde
gelmeyebilir…”
" “Selam, burada ne işin var?” dedi Bel Violet’a
kapıyı açarken.
“Düğün
gününde bir önceki gece ve sen
bunu yalnız geçirmeyeceksin,” dedi
Violet ısrarla Bel’i içeri itip. Elinde soğutulmuş, ışıl ışıl bir şişe Pinot Grigio vardı.
“Yalnız mısın?” diye sordu Bel
Max’in de onun peşi
sıra içeri gireceğini düşünerek.
“Yalnızım,” dedi Violet. “Seninle
konuşmak istemiştim.”
“Ha, tamam,” dedi Bel. “Bekle de
kadeh getireyim.”
Birkaç saniye sonra geri döndüğünde, Violet şişenin tıpasını açıyordu.
“Eee, benimle ne hakkında konuşmak istiyordun?” diye
sordu Bel.
“Sen söyle,” dedi Violet Bel’in
kırmızı renkli, pofuduk deri koltuğuna
çökerek.
“Ne demek istiyorsun?”
“Ne bileyim, yarın
evleneceksin ama sen tek başına EastEnders’ı
izliyorsun.”
Bel omuzlarını silkti. “Sakin
ve huzurlu bir gece geçirmek istedim, o kadar.”
Fırtınadan önce.”
Keyifle okuyunuz 📖📖📖
Sevgiyle ve sevdiklerinizle
kalın 😍😍😍
Yorumlar
Yorum Gönder