Dün doğum günümdü. Yeni bir yıl, yeni
bir yaş.
Bir yıl önce ülkemizi derinden
sarsan, büyük acılara sebep olan depremin de yıl dönümü.
Böyle bir günde kutlamak istemedim. Yine de kızım, “yağsız pasta” diye adlandırdığımız kremalı bir tatlı yaptı. Üzerine de birkaç tane mum koymuş. Bana “üflemeden dilek dile” dedi. Benim dileğim belli dedim ama laf aramızda dilek dilemedim. Şu mavi gezegen üzerinde 59 yıldır kendi cüsseme göre bir yer kaplıyorum. Bu 59 yılın en azından 40 yılında her doğum günümde bir dilek dilemişimdir. Bu sene dileğim yok. Bu sene durup bugüne kadar dilediğim dileklerimin gerçekleşmesini ya da gerçekleşmemesini izlemeyi tercih ediyorum. Hoş gerçekleşme olasılığı olsa idi 59 yıl beklememiş olurdum değil mi?
Bu sene dilek dilemek değil de bir resim hayal
ediyorum. Yemyeşil çimenlerin ortasında kocaman bir ceviz
ağacı, üzerinde kargaların,
saksağanların sincaplardan ceviz
çalmaya çalıştığı kocaman bir ceviz ağacı.
Biraz ileride kızarmış
meyvelerinin göz kırptığı elma ağaçları. Karşıdaki tepe çam,
köknar, meşe,
kestane ağaçlarıyla bezenmiş. Tepeye çıkmadan yokuşun hemen öncesinde şırıltısını duyduğum dere akıyor. Sağda, solda, ilerilerde
daha bir sürü ağaç var dallarına insan
eli değmemiş; sadece doğadaki diğer canlıların beslenmesi için var olan. Dereye yakın,
sağında elma ağacı solunda ise ceviz ağacı
olan bir de söğüt ağacı
var. Dalları uzamış
neredeyse yere değecek
kadar. Yemyeşil yaprakları
hafifi hafif esen rüzgârda kendince şarkı söylüyor.
Sırtımı dayamışım söğüt ağacının gövdesine, rüzgârla birlikte
yaprakların hışırtısı,
derenin şırıltısı, kuşların şarkısı resmi tamamlıyor. Birde
kimseden utanmadan döktüğüm gözyaşları.
“Aman üzüldüğün şeye
bak!”
“Ay değer mi gözyaşı döktüğüne!”
“Hadi ağlama ya, beni de ağlatacaksın!”
“Boş ver be, hadi gel çay kahve bir şey
içelim!”
“Bu mu yani üzüldüğün şey!”
“Ooo ben bir anlatsam, senin
ki de bir şey mi
yani?”
“…(siz doldurun boşlukları)…”
Bir sürü saçma sapan sözüm ona
teselli anlamında söylenen ama tırnak içinde “senle mi uğraşacağım şimdi yaaa!” duygusuyla
söylenen tüm o anlamsız cümleleri duymadan ağlamak
dileğim.
İçimde
biriken (59 sene az değil!)
acıları, kederleri, umutsuzlukları,
yalnızlıkları, korkuları, çaresizlikleri, boş
vermişlikleri, sevinçleri, gururları, mutlulukları, umutları, söyleyip pişman olduklarımı, eh! birde söyleyemeyip
pişman olduklarımı, geç kaldıklarımı,
ertelediklerimi ve vaktinden erken davrandıklarımı… hepsini damla damla akıtsam
yüreğimden. Boşalsa içim, bom boş, tertemiz, yepyeni bir yürekle kalkabilsem ayağa.
Bu resim bir hayal. Benim hayalim.
Gerçekte ise çam ağaçları
yerine bu satırları yazdığım PC ekranına
bakıyorum. Fonda dere şırıltısı yerine YouTube dan Christmas
Vibes sayfasının Night Living Room Ambience with Jazz Relax, Sleep dinliyorum. Sağımda elma ağacı yok, salonumun duvarı ve önünde üçlü kanepem var. Solumda
ise masa sandalye ve koltukların arakasında salon pencerelerim. Pencerelerden dışarı baktığımda ise çok
değil iki yıl önce yaz kış yeşilliğini seyrettiğimiz, kışın kar yağdığında fotoğraflarını çektiğimiz çam ağaçlarını kesip yerine
diktikleri beton yığını var.
Sanırım bu doğum günümde ve belki her gün ben bu resmi hayal edebilmeyi
dileyeceğim. Ağacın, kuşun,
derenin, yağmurun,
karın, kır çiçeklerinin, baharda açan lalelerin,
papatyaların,
acem sümbüllerinin, gökkuşağının
renklerinin nasıl
olduğunu “unutmamayı”
dileyeceğim.
Rüzgârda yürürken yanaklarına
değen esintinin özlediklerinin öpücüğü olduğunu,
yağmurun kaybedip
yüreğimizde yaşatmaya devam
ettiklerimizin bize selamı olduğunu,
ayağımız bir taşa değdiğinde ilahi olanın “Dur ve biraz yavaşla!” dediğini, penceremin önünden
ya da yolda yürürken tam başımın üzerinden bir kuş öterek geçerse
sevinçli bir
haber alacağımı
bilmeyi/dilemeyi/umut etmeyi unutmamayı dileyeceğim.
Sahi; deprem, sel, yangın gibi
afetler ve tanıdıkların kaybı dışında en son ne zaman sadece
kendim için
ağladım? Yüreğimi ferahlatmak,
beynimdeki karıncaları boşaltmak,
göz pınarlarımı yıkamak için en son ne zaman ağladım?
HATIRLAMIYORUM!!!
Sevgiyle kalın 😍😍😍
Yorumlar
Yorum Gönder