Bir bayram daha geldi ve geçip gidiyor. Cam çerçeve, dolaplar, perdeler, halı ve koltuklar diyerek sıraya sokup dip köşe temizlikler yapıldı. Arkasından “acaba ne ikram etsek?” sorusuna cevaplar arandı. Sonrasında ikramlıklar hazırlandı. Kurban kesecekler kurbanlarını kesip dini vecibelerini!!! Yerine getirdi. Bazıları bugün veya yarın kurbanlarını kesecekler. Allah kabul etsin.
Ama… Atık bayramlar da değişti.
Daha doğru bir şekilde ifade etmem gerekirse “bayram alışkanlıkları” değişti
Mesela;
Benim çocukluğumda, gençliğimde hatta beş on yıl öncesine kadar hazırlıklar bayramdan iki- üç hafta öncesinden başlardı. Bayramlarda ya da “ağır misafirler” geldiğinde serilmek üzere “kıymetli” halılar olurdu. Onlar saklandıkları yerlerden çıkarılıp açılır, naftalin kokuları uçsun diye bahçelere serilir, bir hafta kala arap sabunları ile bir-iki el silinir ve havalandırılırdı.
Temiz olup olmadığına bakılmaksızın bayrama bir hafta kala perdeler mutlaka yıkanır, camlar sirkeli sularla iyice ovalanarak silinirdi. Hani o ikonik tabir var ya: CAMLAR AYNA GİBİ, AYNALAR CAM GİBİ OLACAK! Perdeler bayramdan bir-iki gün önce ütülenip asılırdı ki miisss gibi deterjan kokusu bütün odaları sarsın diye.
Vitrinlerin içindeki cam ve porselen tabak, çanak, bardak ne varsa tek tek yıkanır; vitrin dolaplar silinip hepsi tekrar eski yerlerine özenle konulurdu.
Bayramdan üç dört gün önce baklavalar açılır, pişirilir ve bayramdan bir gün önce şerbetlenmek için bir dolap üstüne özenle yerleştirilirdi.
Bayramdan bir gün önce bahçesi olanlar –ki hemen hemen bütün evler bahçeli idi o zamanlar- sabahın erken saatlerinde ateşi yakarlar üzerine içi su dolu kazanları oturturlardı. Arkasından börek hamuru yoğurulur, içi için peynirler ezilip bahçeden toplanmış ve ince ince doğranmış taze maydanozla buluşturulurdu. Tertemiz örtüler serilir üzerine yerleştirilen hamur tahtaları üzerinde hamurlar açılarak su börekleri yapılırdı. Börek işi bitince de akşam oturulur ev halkı hep birlikte incecik “kalem gibi” yaprak sarmalarını yapardı. Sabahın erken saatlerinde baklavanın şerbeti kaynatılıp üzerine dökülür; yaprak sarmaları pişirilirdi.
Yaşça büyük olanlar torunları ya da el öpmeye gelecek olan komşu çocukları için mendil yada bayram hediyesi olarak alınan çorapların içine birkaç kuruş koyarak hazırlarlar, sadece kendilerinin bildiği(!!!) bir yere saklarlardı.
Kendimi de dahil ederek kurban kesmenin tarzının da değiştiğini belirtmek isterim. Bir cana “Allah rızası için” kıymaktansa ihtiyacı olanlara ya da hayır kuruluşlarına bağış yapıyoruz. Bir canlıyı “kurban” edip, “ona şu kadar, buna bu kadar” diye pay etmektense LÖSEV, TEMA, MEHMETÇİK VAKFI, AFAD gibi daha birçok yardım kuruluşuna yaptığımız bu bağışların ihtiyacı olanlara ulaştığın bilmek insana daha çok huzur veriyor.
Eskiden bayramlaşmanın bile bir sırası ve adabı vardı. Önce oturduğumuz yerdeki en yaşlı olanlarla bayramlaşılır, sonra anne ve
babalardan başlayarak
büyükler ziyaret
edilirdi. Hatta şimdiki
gibi “önce benim anneme gidelim” tartışmaları olmazdı. Çünkü bayramlaşma –mesafe olarak-
yakından uzağa doğru yapılırdı. Bekleyen büyüklerde
bilirlerdi ki “ayakaltındaki atlanmaz”.
Öyle ya da böyle, zaman karşısında
değişen birçok adet ve alışkanlıklarımız olsa da bir bayram
daha geldi ve geçiyor
bile. Bugün bayramın ikinci günü. Üçüncü gün, dördüncü gün derken “geçen bayram”
diye anılmaya başlanacak
bile.
Dilerim: bu bayram TÜM DÜNYAYA
huzur, barış, sevgi,
mutluluk, bolluk ve bereket getirsin. Herki ki ellerini açıp dua ediyor,
dilekler diliyorsa Yüce Yaradan o dilekleri tüm insanlığın
en yüksek hayrına gerçekleştirsin.
İyi
bayramlar, sevgiyle kalın.
Yorumlar
Yorum Gönder