Züleyha Hanımın Altın
Günü… (Öncesi)
Züleyha hanım bir sokak arkadaki komşusu İsmet hanımlardaki “altın gününden” dönerken bir ay sonraki “altın
gününde” –sıra ona gelmiştir artık- yeme-içme olarak neler hazırlamayacağını!! kafasında
netleştirmeye çalışır. Mantarlı börek yapmayacaktır mesela çünkü İsmet hanımın böreği
mantarlı idi.
Tatlı
olarak revani, salata olarak da kereviz salatası yapmamaya karar verir. “Aa! Birde kek yapmamalı, İsmet hanım hem havuçlu hem ıslak kek yapmış.”
Bir ay sonraki altın gününde hangi yiyecekleri yapmayacağını düşünerek eve kadar gelen Züleyha hanım kapıdan girer girmez gözü halılara takılır: “Bir hafta önce silmeli!”. Üzerini değiştirip akşam yemeği hazırlamak için mutfağa geçerken bu kez de camlar gözüne ilişir, tabi ki onlarda iki gün kala silinecek, yağmur falan yağar lekelenebilir. Lambalar silinecek, mutfak dolapları, banyo dolapları, çocukların odaları, hatta yatak odası bile “süt dök yala” olacak. Maazallah “çocuk uyuya kaldı şuraya yatırıvereyim” bahaneleri ile odalar kolaçan edilebilir. Serviste kullanılacak tabak, çatal kaşık, bardaklarda tek tek yıkanacak çünkü en son geçen yıl ki “altın gününden” sonra bir daha kullanılmadılar.
Züleyha
hanım “altın gününe” iki hafta kala sandıkları açıp dantel oda takımlarını
çıkarır. Yıkayıp ütülenip yatak odasında bir kenara güzelce koyar.
Bir
hafta kala salonun halısını akşamdan karbonatla
kaplar. Ertesi gün kahvaltıdan hemen sonra elektrikli süpürge ile süpürüp sıcak
sabunlu su ile güzelce siler. İkinci sabunlu
suyun arkasından içine sirke katılmış su
ile durular ki pırıl pırıl
parlasın.
Ertesi gün koltukları güzelce iki kez sabunlu su ile arkasından sirkeli duru su
ile siler,
Üç
gün kala camları sirkeli su ile sildikten sonra bir kez bile “ne yazıyor
bunlarda” diye açıp okumadığı gazetelerden birini elinde buruşturarak camları kurulayıp parlatır.
İki gün kala salondaki devasa “büfede” duran tabakları,
çatal-kaşık-bıçak takımlarını, salata servislerini, kâseler, çay bardaklarını, gümüş çay
tabağı ve kaşıklarını, servis maşası, spatula
ve kaşıklarını, “Borcam”
tepsilerini çıkarıp hepsini tek tek elleri ile yıkayıp kurulayıp salondaki on
iki kişilik yemek masasının üzerine yerleştirir.
Büyük
gün gelip çatmıştır artık. Sabah gün ağarmadan kalkıp çayın suyu kaynayana kadar şipşak sehpaların tozunu alıp kar gibi beyaz kolalanmış dantel örtüleri
serer. Çay demini alana kadar poğaçalar için hamuru mayalayıp mayası gelsin diye bir kenara koyar. Ev halkı kalkınca
çabucak kahvaltılarını yaparlar; bilirler ki “altın günü” Züleyha hanımın ayağına dolaşmamak
en iyisidir! Evin babası işe, çocuklar okula dağılırlar. El ayak çekilince Züleyha hanım programlanmış bir makine gibi ikramlıkları hazırlamaya başlar: Tatlılar, tuzlular, sarmalar, kremalılar, salatalar… Peş peşe hamurlar yoğurulup
açılır, kurabiyeler pişirilir, dereotu-maydanoz-yeşil
soğan ince ince kıyılır,
tatlının şerbeti
dökülür, salatalar servis tabağına alınıp üzeri süslenir. Züleyha hanım böreği fırına verdiğinde
artık saatler
“altın gününün” başladığını haber
vermektedir. Ve kapı çalar…
😍 😍 😍 😍 😍 😍
Züleyha Hanımın Altın
Günü… (Sonrası)
Misafirlerin hepsi gittikten sonra
Züleyha hanım mutfağa geçer,
altın gününden
arta kalan yiyecekleri temiz tabaklara alır ve yemek masasının üzerine yerleştirir. O sırada evin kızı da gelmiştir, üzerini
değişip hemen mutfağa
annesine yardıma koşar. Kızı masayı hazırlayıp, taze çay demler, Züleyha hanımda
“bir sonraki altın gününde” çıkartmak üzere tabak, çatal-kaşık, servis tabakları – her şeyi
tek tek elinde yıkar, kurulayıp yerlerine yerleştirir.
Babaları da geldikten sonra Züleyha hanımın marifetli elleri ile yaptığı (misafirlerden ne kadar artıysa!) nefis yiyecekleri keyifle yerler.
Kim ne giymiş, önce
hangisi gelmiş, torununu getiren var mıymış,
neler konuşulmuş bu akşamın
konusudur.
Yorgun argın yatağına yatan Züleyha hanımın başı yastığa değerken aklında ertesi gün halıları silip, dantel örtüleri kaynatacağı vardır…
Sevgiyle, mutlulukla ve sağlıklı kalın
Yorumlar
Yorum Gönder