Kış erken geldi...


ş erken geldi... Birçok il kara teslim…
Meteoroloji bu illeri uyardı…
Kar İstanbul’a dayandı…

 

Bugünkü haber başlıkları genelde böyle. Takvimler 26 Ekimi gösteriyor ve biz hala “kış erken geldi” haberlerini okuyoruz veya bizzat kendimiz bu fikre sahibiz. Oysa hatırlıyorum da çocukluğumuzda Ekim ayı kışın başı, ilk ayı sayılırdı. Tabi Safranbolu’nun karasal ikliminin de etkisiyle…


1971 ya da 1972 yılın idi. Gün olarak 6 Ekimdi, yani rahmetli ablamın doğum günü. Sabah erkenden anneciğim odun sobasını yakmış, üzerine mavi çinili çaydanlığı oturtmuş. Mutfaktan annemin kahvaltıyı hazırladığını belli eden sesler geliyor. Çıtır çıtır yanan sobanın sıcaklığı, üzerindeki çaydanlıkta kaynamakta olan ıhlamurun mis gibi kokusuyla biz mayışık bir şekilde yatağın içinde oyalanırken; birden pencereye “pat” diye bir şey çarptı. İkimizde doğrulup baktık. Beyaz bir şey yavaşça aşağıya doğru kayıyor. Tabii biz hemen yataktan fırlayıp camdan bahçeye baktık. Canım babacığım; aşağıya inip karların üzerine “iyi ki doğdun kızım Hülya” yazmış. Yataktan fırlayıp pijamalarla kar oynamaya indiğimizi hatırlıyorum.




En güzeli de kartopu oynayıp sırılsıklam bir halde eve girince, ellerini ve ayaklarını sobaya uzatıp ısınmaya çalışmaktı. Hani o soğuktan sıcağa doğru vücudun kendini alıştırırken iğneler batarya, o duyguyu özledim. Özledim birçok şeyin arasında çok küçük bir şey ama özledim…


Bakalım bu yıl Bartın’ a, şehir merkezine ilk kar ne zaman düşecek? Bekleyip görelim değil mi?
Sevgiyle kalın