Ve Eylül… Sonbahar…
Ve yılın son mevsimi…
Yağmurların, rüzgârın, erken
inen karanlığın mevsimi sonbahar… Bulutların şekilden şekle girdiği mavi gökyüzü… Bahçelerde yanan
ateşler… Salça, konserve, reçel yapmak için yanan odunların geniz yakan
kokusu. Bir anda çocukluk anılarının içine daldıran o koku.
En sevdiğim şeydi salça pişen tavanın dibinde kalanları parmakla sıyırıp yemek, elimin acısı sonradan çıkardı
tabii. Ya kızılcık reçelini ekmeğe sürüp sıcak sıcak yemek, offf!!! Günlerce süren kış hazırlıkları evde herkesin elbirliği ile
yapılırdı. Kimi gün salça için domates doğrar, kimi gün konserve için fasulye ayıklardık. Tarhana ufalanırken
hep beraber toplanırdık örtünün etrafına. Avuçlarımız şişene kadar hamuru yuvarlardık.
En sevdiğim yayım kesmekti
(Safranbolu’ya ait ev makarnası). Bir tarafta çalan radyodaki şarkılara
ritim tutar gibi tıkır tıkır ritmik
sesler odayı
sarardı. Birde
“kiren şurubu” dediğimiz kızılcıktan
yapılan
koyu marmelat kıvamında simsiyah renkli bir kışlık içecek yapardık. Kışın makarnanın pilavın yanına, ya da habersiz gelen misafire ikram
edilirdi. Bir tasın içinde su ile ezilerek hazırlanırdı. Ne güzel, ne
lezzetliydi o anlatamam. Hâlâ yapan var mıdır bilmiyorum?
Hepsi anılar
denizinde birer küçük adacıklar gibi duruyorlar. Zaman zaman gidip yokladığımız… Ara sıra gelen o ateşin
dumanı yanan odun kokusu alıp götürüyor çocukluğumuza
sakladığımız anılara.
Şükür ki hepsi de güzel anılar, özlemle hatırladığım. 😍
O anıları paylaştıklarımız bugün hayatta olmasalar da 😢
Her şeyinle hoş geldin sevgili
sonbahar 😍