Müze ziyaretlerinden sonra soluğu papağan çiy börekçisinde alıyoruz. Doğal olarak… Eskişehir’e gitmekteki gizli amaç nedir? Tabii ki çiy böreği yerinde yemek J Bineceğimiz
ve ineceğimiz durakları öğrendikten
sonra yola koyuluyoruz. İstikamet: Sazova Parkı. Parkı anlatmaya gerek var mı? Yok! Büyüklüğü ve yeşilliği bile başlı başına yeterli.
Peki bu
büyük, yeşil, keyifli parkta ne yaptık?
Önce o
ana kadar ki yorgunluğumuzu üzerimizden
atmak biraz dinlenmek için bir
kafeye geçtik. Çayımızı
kahvemizi içtik. Sonra geze dolaşa parkı bir ucundan diğer ucuna dolaştık.
Hiç görmediysek
bile en az 5-6 gelin, gelin adayı gördük. Parkın her köşesinde düğün fotoğrafı çektirmeye gelenler vardı. Hatta birde sünnet için gelenler
vardı. İtiraf edeyim sünnet olacak küçüğün annesinin kıyafeti gelin adaylarından bile daha süslü diye aramızda dedikodusunu bile yaptık.
Masal şatosu daha önceki gelişimizde henüz yapım aşamasında
idi. Bu seferde geç kaldığımız için
gezemedik. Çünkü içeri girişler saat 5 e kadarmış. Nasip değilmiş yani.
Korsan
gemisine çıkıp denizleri fethetmeye çıkalım dedik ama tayfalar kazan kaldırdı…
Ve başladığımız
noktaya geri döndük. Bilim ve eğlence alanını gösteren
yön işaretini görünce hemen takip ettik. Tabii orada çekilen fotoğraflarımızı koymuyorum J 13-18-19-48-53 yaşlarındaki beş kişinin ömründe ilk defa açık havaya çıkmış gibi eğlendiğimizi gösteren resimlerimizi paylaşmıyorum. Zincirlerin ucunda asılı lastiklere oturup zıplayıp dönerken ki resimlerimizi, üzerine bastığınızda sıçrayan
suların içindeki resimlerimizi, o yemyeşil tepeden aşağıya doğru
yuvarlandığımız
anların çekildiği
videoyu da koymuyorum… Ama öyle çok eğlendik
ki anlatamam. Çok çok çok güzeldi. Bütün yorgunluklara değdi…
Dönüşte Espark ta hem akşam
yemeğimizi yedik, hem biraz dolaştık. Öğretmenevine
döndüğümüzde çocuklar
yorgun olduklarını söyleyince biz iki yetişkin
serin serin esen akşam rüzgârında
kahvelerimizi içtik. Böylece
Eskişehir maceramızın ilk gününü tamamlamış olduk.
Gezimiz devam ediyor…