Yıllar yıllar önce –cidden- kuzenim Şule’nin tavsiyesiyle okumuştum
On Küçük
Zenci’yi. Üniversiteye başladığım yıldı yani 1986 da. Kaç yıl olmuş?
Sanırım epeyce çok. Yeniden okurken gördüm ki hemen hemen hiçbir yerini
unutmamışım. Otuz iki yıl önce aldığım keyfi ikinci kez yaşamış
oldum.
"Şöminenin üstündeki beyaz mermerden oyulmuş modern heykelin içine bir saat yerleştirilmişti. Heykelin üzerinde, parlak krom bir çerçevenin, içinde
büyük bir parşömen kâğıdı vardı. Kâğıtta bir şiir yazılıydı.
Şöminenin
önünde durup şiiri okudu. Çocukluğundan anımsadığı eski bir masaldan alınmıştı bu şiir:
On Küçük Zenci yemeğe gitti,
Birinin lokması boğazına tıkandı. Kaldı
dokuz.
Dokuz Küçük Zenci geç yattı,
Sabah biri uyanmadı. Kaldı sekiz.
Sekiz Küçük Zenci Devon’u gezdi,
Biri geri dönmedi. Kaldı yedi.
Yedi Küçük Zenci odun yardı,
Biri baltayı kendine vurdu. Kaldı altı.
Altı Küçük Zenci bal aradı,
Birini arı soktu. Kaldı beş.
Beş Küçük Zenci mahkemeye gitti,
Biri idama mahkûm oldu. Kaldı dört.
Dört Küçük
Zenci yüzmeye gitti,
Birini balık yuttu. Kaldı üç.
Üç Küçük Zenci ormana gitti,
Birini
ayı kaptı. Kaldı iki.
İki Küçük Zenci güneşte
oturdu,
Birini güneş çarptı. Kaldı bir zenci.
Bir Küçük Zenci yapayalnız kaldı.
Gidip kendini astı. Kimse kalmadı.
Vera güldü.
Tabii, burası Zenci Adası’ydı."
Arka kapak:
“ Her
birinin gizledikleri ve korktukları sırları olan on kişi, Zenci Adası’ndaki ıssız bir malikâneye davet edilirler. Ancak malikâneye
giden grubu bir sürpriz beklemektedir, ev sahibi ortalarda yoktur.
Geçmişlerindeki karanlık sırlardan başka hiçbir şeyleri olmayan bu insanlar adada mahsur kalmışlardır.
Konuklar
bir süre sonra gizledikleri karanlık sırları birbirlerine anlatırlar. Ve teker
teker ölmeye başlarlar…”
Sırların,
korku ve heyecanın tadını çıkarmanız dileğiyle… Keyifli
okumalar.
Sevgiyle
kalın…